yavru köpek, eylül, leyla ve niceleri

Biri bir yol kenarında, biri dere yatağında diğeri bir elektrik direğinin dibinde bulundu. Kuşkusuz üçünün de ortak noktası günahsız ve masum olmalarıydı. Gün geçmiyor ki ülkemizde vicdan sınırlarını zorlayan, insana 'insanlığın ne olduğunu' sorgulatan olaylar yaşanmasın. 

Önce ufacık sevimli bir köpeğe yapılan işkenceyle sarsıldı Türkiye. Patileri ve kuyruğu kesilmiş bir şekilde yol kenarına atılmış halde bulunan ve tedavi altına alındıktan sonra çektiği acıya dayanamayıp ölen yavru köpek günlerdir kalp sızlatan bir yaraydı. Kesik yerleri sarılı, o siyah beyaz fotoğraf karesinde çok şey gizliydi. 


 


Herhangi bir kişiye hiçbir zararı olmayan küçücük bir canlıya, ne zaman bu kötülükleri yapabilen bir varlık hâline geldi insanoğlu? Uhud Seferi'nde, ordunun önüne yavrularını emziren bir kedi çıkınca, kedinin başına ezilmemesi için bir nöbetçi dikip, kediye zarar gelmesin diye koca bir ordunun yolunu değiştiren kişinin ümmetinden geliyoruz biz.  Ne oldu da, nasıl bu hale geldik insanın aklı almıyor. 

Bu hayvanların varlığına dahi tahammül edememezlik hali, bu sevgisizlik toplumun en küçük kurumu olan ailede çocuklara verilecek eğitimle, aşılanacak hayvan sevgisiyle azalacaktır kuşkusuz ve umuyoruz ki son bulacaktır.

İçinde vicdan zerresi bulunan insanlar daha bu yavru köpeğe yapılanları hazmedemezken Eylül'ün haberiyle yıkıldık bu kez de. 8 yaşındaki Eylül 22 Haziran'da kaybolmuştu ve aranıyordu. Umut ediyorduk bulunacağını, yaşadığını. Bir elektrik direğinin dibine cesedinin gömüldüğünü onu orada bulacağımızı hiç düşünmemiştik. 

Oyun oynamak, bisiklet sürmek gibi çocukça, masumca istekler için dışarı çıkarken Eylül'de düşünmemişti. Önce bedenine bir yabancının istemediği halde dokunacağını sonra kendisine tecavüz edeceğini en sonunda da boğarak öldürüp bi kenara gömüleceğini. 

Onun masum dünyasında hayvanlara kötü davranan, çocuklara dokunan, çocukların canını alan insanlık dışı hastalıklı varlıklar yoktu. Çok küçüktü, küçücük bir çocuktu daha onun dünyasında oyunlar, oyuncaklar, bisikleti, çikolatalar, dondurmalar, şekerlemeler vardı...


Ardı ardına gelen vahşet haberleri toplumu hayrete beraberinde de dehşete sürüklerken bir de Leyla'nın ölüm haberi geldi üzerine. Leyla da kayıptı, ailesinden koparıp alınmıştı. Tek yürek olmuş bulunmasını bekliyorduk ki yine olmadı Eylül gibi o da öldürülmüştü, bir dere kenarında yatıyordu cansız bedeni.

Annesi ve babası minik Leyla'nın açlıktan öleceğini hissetmişler gibi ''yemek yemez sadece süt içer, süt versinler Leyla'ya '' diyorlardı. Boncuk gözleriyle insanın içine işleyen masum bakışlarına rağmen onu kaçıranlar süt vermemişlerdi küçük Leyla'ya. Açlık çektirmişlerdi günlerce, kim bilir ne kadar yaş aktı kocaman gözlerinden. Ağlarken kim bilir kaç kez "anne, süt" diye sayıkladı...




Ne öldürülen günahsız yavru köpeğe, ne tecavüz edilip boğularak bir elektirik direğinin dibine gömülen Eylül'e ne  de günlerce aç bırakılıp ölüme mahkum edilen Leyla'ya sahip çıkamadık.

 Ne demişti Mustafa Kemal Atatürk; " Vatanı korumak çocukları korumakla başlar." Başaramadık. Leyla gibi Eylül gibi nice çocuğu koruyamadık...


Yorumlar

Popüler Yayınlar